Cevat Geray Hocamıza Uğurlar Olsun…

35 yaşımdayken, 2007 yılında yazmışım bunu… Ne için, neresi için, bilemiyorum şimdi… Gözümüz, başımız, kalbimiz üstüne Hocam!… Uğurlar olsun… Geçmiş değil, gelecek olsun Hocam, gelecek olsun!

cevat-geray-1

“20 yaşında bir Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisiydim Cevat Hoca’yı tanıdığımda. Aradan geçen 15 yıl, Prof. Dr. Cevat Geray’ın hayat hikayesinde küçük ve belki de göreli önemi ağırlıksız bir kesit oluşturuyor olmalı. Benim hayatımdaysa aynı 15 yıl, yalnızca içinden geçtiğim yılların, yaşların sayısı dikkate alındığında değil, aynı zamanda tam da ‘hayata atılmak’ dedikleri dönemle örtüştüğü için belirleyici bir öneme sahip.

Bu 15 yıl içinde aldığım dönemeçlerin hemen hepsinde sevgili Cevat Hoca’nın emeği, sözü, sesi var. Kimi zaman da sessizliği… Nitekim, bir insanın büyümesini, kendi yolunu bulmasını ve yol almasını izlerken sessizce ve alçak gönüllülükle sabır göstermek sözcüklerin kalabalığından çoğu kez daha destekleyici, daha öğreticidir. Cevat Geray gibi ender insanlar bilirler çünkü, ‘dil’ yerinde, zamanında ve tutumluca kullanılmazsa işlevsizleşir, yıpranır ve yararsızlaşır. Bilirler çünkü, ‘dil’ kolayca bir baskı aygıtına da dönüşebilir. ‘Dil’, anlatabilmekten çok, anlaşılmayı ve anlaşabilmeyi olanaksız da kılar, yabancılaştırır. Dolayısıyla, Cevat Hoca’nın anlatarak öğrettikleri kadar, susarak öğrettikleri de değerlidir benim için. Eminim kendisinden el almış, kendisinin elinden tuttuğu, el ele verdiği birçok şanslı insan için de geçerlidir bu.

Çoğunlukla kolaydır insanların bizim için ‘ne’ ve ‘kim’ olduklarını tanımlamak. Prof. Dr. Cevat Geray benim için ‘ne’ ve ‘kim’ sorusunu yanıtlamam hiç kolay değil oysa. Önce lisans öğrencisi oldum. İlk olarak Mahalli İdareler Maliyesi dersini aldım kendisinden. Bu dersin adı ‘Yerel Yönetimler-II’ olarak değiştirildi sonradan ve eminim bu haliyle öğrenciler neyle karşılaşacakları konusunda daha kolay öngörüde bulunabiliyorlardır ders programında gördüklerinde. Gerçi, o zaman da Cevat Hoca bize ‘akçal denkleştirme’ anlatırdı. ‘Dil’in, aynı zamanda ciddi bir tarihsel ve kültürel yarılma hattı oluşturduğu Türkiye’de, kopuşlar kadar sürekliliklerin de dağarcığımızı ve belleğimizi oluşturacağının kavrayışıyla belki de, ‘bunun eski adı mali tevzin’ demeyi de ihmal etmezdi.

Bu tanışıklığın ardından, yüksek lisans öğrencisi de oldum Cevat Hoca’nın. Fakülte’de kalma, Kentleşme ve Çevre Sorunları anabilim dalında asistan olma isteğimde beni yüreklendiren, mezun olduktan sonra işsiz geçirdiğim bir yılın ortalarında ‘gel, Kent Kooperatifçiliği bültenini birlikte çıkaralım’ diyen, büyük bir özveriyle yüksek lisans tez danışmanlığımı yapan, ardından hem derslerinde hem ilgili başka yerlerde o tezi kaynakça içinde önerip beni onurlandıran, şimdilerde aynı dersleri bölüştüğümüz, bir başka deyişle sonunda kendisiyle birlikte ders vermek gibi bir mutluluğa da eriştiğim hep Cevat Hoca’dır. Akademik babamdır.

Lisans öğrencisi, yüksek lisans öğrencisi, tez öğrencisi, asistanı, çalışma arkadaşı olduğum bütün bu süreçte ve o sürecin her aşamasında hiç değişmeksizin ‘göz hizasından’ konuştuğunu, buyurgan olmaktansa işbirliği, karşılıklılık ve dayanışma ilkelerine denk düşen, demokratik ve iktidar sevdasından tümüyle arınmış bir tutumu benimseyegeldiğini, durduğu yerin öğretmek kadar öğrenmeye de açık, ufkunu ve merakını hiçbir gerekçeyle daraltmamış bir genişliğe yaslandığını hiç duraksamadan söyleyebilirim Cevat Hoca’nın. Kendisinin bu kadar sevilesi ve sayılası olmasının nedenlerinden hiç değilse bir kısmını bu niteliklerinin oluşturduğunu düşünüyorum.

Dil insanın eviyse, anayurduysa eğer, sözcükler insanın kurduğu anlam dünyasının cisimlenmiş halleriyse, eğer cümlelerimiz nüfus cüzdanımız kadar kimliğimizin birer belgesiyse, dil’i yitirmek, dilsizleşmek ölmek gibiyse, Cevat Hoca, yurtlar işgal eden, insanların başlarına çatılarını yıkan bu kör çağda yuvalar süslediği için, anlamları kararlılıkla, yılmadan, yorulmadan kurduğu için, ‘dik dur’ diyen ve dik duran bir kimliğe imzasını mıh gibi koyduğu için ve öldürmediği ama yaşattığı için, yalnızca bunlar için bile, başımız, gözümüz, kalbimiz üstüne….”

Yorum bırakın